African Agrarian philosophy encompasses the peculiar worldview, beliefs, norms and values that characterize traditional agricultural practices in Africa. Deeply enshrined in a profound connection to the land and a deep respect for nature, African Agrarianism can be deemed as a holistic approach to farming that globes spiritual, environmental and cultural considerations with practical strategies. This paper portrays the profound interconnection among humans, plants, land, animals and nature, emphasizing the value of maintaining interconnected and friendly links with all other living beings. (...) I argue that humans are not merely separated from land (nature) but are an integral part of a greater web of relations. I demonstrate that human interconnection shapes the agricultural practices of traditional African farmers, directing them to work harmoniously with nature rather than attempting to suppress, dominate, or exploit it. This method is reflected in spiritual rituals involving activities like planting and harvesting, deemed as avenues to show deep respect for land and its values. The communal approach involving collective effort and the entire community reflects mutual assistance, harmony, solidarity and propagates the idea according to which the wellbeing of both the land and the community are interwoven. I conclude that traditional farming techniques should be revisited since they are more environmentally preferable (friendly) and harmonious with the ecosystems. African farmers are expected to readopt traditional farming methods and to scrupulously respect natural seasons, practice crop rotation, soil preservation and other techniques in order to ensure a healthier land for present and subsequent generations. (shrink)

"Al igual que otras manifestaciones de la cultura occidental, la filosofía del derecho aparece en las más antiguas reflexiones de los filósofos griegos. Ello se patentiza sobre todo en el estudio de los textos de los grandes clásicos. La justicia, que es uno de los temas que con más persistencia se presentan en el desarrollo histórico de la filosofía jurídica, es objeto de un tratamiento especial en los autores de esta época. Ahora bien, el conocimiento de lo que estos filósofos (...) pensaron, no tiene un mero valor histórico, sino que muchas veces encierra una actualidad sorprendente, por la forma como han condicionado, y condicionan todavía la meditación jusfilosófica. De ahí su actualidad e importancia. No obstante, el reconocimiento de este hecho, los filósofos del derecho no han prestado la debida atención a la reflexión que surge de esta época germinal, que abarca un período relativamente breve (siglo VI a IV a. C.). Y son pocos, muy pocos, los jusfilósofos que abordan sin intermediarios, el tratamiento y estudio de este período. Ello explica nuestro interés en analizarlo a través de las fuentes mismas. A fin de precisar el objeto de este trabajo, creemos conveniente hacer algunas delimitaciones. Así, en cuanto a su extensión, intenta cubrir las primeras manifestaciones (desde Tales de Mileto, y aún antes) hasta Aristóteles de Estagira, que cierra el período clásico. La evolución posterior, aun siendo rica en desarrollos, es dejada para otra oportunidad. En cuanto a su alcance, este trabajo no pretende ser una exégesis detallada de la filosofía griega en su conjunto, ni tampoco un análisis de carácter histórico, económico, sociológico o político. No es incluso la obra de un helenista o un filólogo, sino de un interesado en los problemas de la filosofía del derecho, aunque el autor ha cuidado de premunirse de los mejores elementos de trabajo que utiliza la crítica para dar un mayor respaldo a sus afirmaciones. Se trata, si se quiere, de un estudio de carácter teórico sobre la Justicia —de lo que ella es en sí misma— de lo cual, sin embargo, pueden desprenderse enormes consecuencias en el mundo de la práctica". (shrink)

Der schlesische Spiritualist Johann Theodor von Tschesch (1595-1649) wurde bislang in Fachkreisen fast ausschliesslich als ein Nachfolger Jakob Böhmes wahrgenommen. Der Untersuchung von Tünde Beatrix Karnitscher gelingt es erstmals, ein differenzierteres Bild von Tschesch zu zeichnen. Durch intensive Recherche und mit grosser Akribie konnte eine Zusammenschau von bislang nicht zueinander in Beziehung gesetzten und zum Teil schwer zugänglichen Textcorpora zum Thema erfolgen und darüber hinaus am Lebenslauf von Tschesch eine Reihe gesellschaftlicher Phänomene sichtbar gemacht werden, die das 17. Jahrhundert und (...) besonders die Spiritualisten dieser Zeit charakterisieren. Karnitscher zeigt, wie Tscheschs wachsende Hinwendung zum geistigen Leben eine immer stärker werdende Spannung zwischen "Innen" und "Aussen" verursachte, welche sich im literarischen, gesellschaftlichen und geographischen Bereich beobachten lässt.0Zugleich leistet Karnitscher einen wichtigen Beitrag zur Erforschung der Traditionszusammenhänge zwischen Spiritualismus und Pietismus. (shrink)

Kuzey Afrika’da kurulan bilâhare Endülüs bölgesini topraklarına dahil eden Murâbıtlar Devleti 448-543 yılları arasında hüküm sürmüştür. Murâbıtlar Devleti’nin temeli Kuzey Afrika’daki kabileler arasında irşad ve tebliğ faaliyetinde bulunan ve bu maksatla bir ribat kuran Mâlikî fakihi Abdullah b. Yâsîn tarafından atılmıştır. Mâlikî mezhebine mensup olan ve bu mezhebin esas alınması hususunda büyük hassasiyet gösteren Murâbıtlar Devleti emîrleri devletin kuruluş gayesine sadık kalmışlar, karar alırken fakihlere danışmışlar, onların fetvâları ve tavsiyeleri doğrultusunda devleti yönetmişlerdir. Bu durum fakihlerin tesir sahasının oldukça geniş olmasına (...) sebebiyet vermiştir. Murâbıtlar Devleti, fakihlerin bu devlette büyük bir otoriteye sahip olmaları ve bilhassa onların fetvâları ile vuku bulan hadiseler sebebiyle yıkılışından itibaren çeşitli değerlendirmelere konu olmuştur. Bu devlete son vererek bu devletin topraklarında hüküm süren Muvahhidler, müsteşrikler ve bir kısım araştırmacılar Murâbıtlar Devleti’ne tamamen olumsuz bir bakış açısıyla yaklaşmış, çeşitli ithamlarda bulunmuşlardır. Diğer taraftan bilhassa son dönemlerde bu suçlamalara cevap niteliği taşıyan çalışmalar da yapılmış, eserler ortaya konulmuştur. Bu çalışmada öncelikle Murâbıtlar Devleti’nde en önemli makam olarak kabul edilen kādılık makamını ihraz eden fakihlerin yetki ve sorumlulukları hakkında bilgi verilmiştir. Sonrasında devletin zirve döneminde hüküm sahibi olmuş Yûsuf b. Taşfîn ve Ali b. Yûsuf b. Taşfîn’in fakihlerle ilişkileri ile fakihlerin bu emîrlerin döneminde cereyan eden önemli hadise ve kararlardaki rolü ele alınmıştır. Çalışmanın son kısmında ise Murâbıtlar Devleti’nde fakihlerin konumu ve etkisi ile alakalı olarak yapılan değerlendirmelere yer verilmiştir. (shrink)

Einer Welt ohne letzte Gründe bleibt, so scheint es, nur die Alternative zwischen Fundamentalismus und pragmatischer Indifferenz. Beides wird weder der Komplexität noch der ungebrochenen Notwendigkeit der Begründungssuche gerecht. Die Autoren denken Begründung konsequent als ein stets prekäres Unternehmen: Den Ungründen in Philosophie und Kunst nachzugehen meint nicht eine bloße Ablehnung von Gründen oder einen existenziell aufgeladenen Nihilismus. Im Unheimlichen, Unbegrifflichen oder Unbestimmten schwingt der Versuch (wie das Scheitern) der Entbergung, Konzeptionalisierung und Bestimmung immer mit. Genauso zeichnen sich Ungründe dadurch (...) aus, dass das Negierte als Negiertes stets mitgeführt wird und wirksam bleibt. Ungründe sind immer noch Gründe - aber es sind prekäre, prozessuale, endliche Gründe, die den Anspruch, einen "guten Grund" zu liefern, auf je spezifische Weise einlösen. (shrink)

1835 yılında Manastır’da dünyaya gelen Sâlih Fâik Bey, Encümen-i Şuarâ şâirlerindendir. Memuriyeti nedeniyle İstanbul, Burdur, Gümüşhane gibi çeşitli illerde bulunmuştur. Biri matbû, üçü yazma olmak üzere dört eseri mevcuttur. Bunlar; Arûz-i Türkî, Elfiyye-i Seniyye fi’l-Âdâbi’l-Ahmediyye, Peymâne ve Dîvân’dır. Fâik Bey 1899 yıllında İstanbul’da vefat etmiştir. Eserleri yaşadığı dönemin dînî, siyâsî, edebî ve toplumsal özelliklerini yansıtması bakımından önemlidir. Bu çalışmada Manastırlı Sâlih Fâik Bey’in hayatı ve eserleri hakkında bilgi verildikten sonra, dîvânında rastladığımız dikkate değer hususlar ile devrinin mühim dergilerinden biri olan (...) Hazîne-i Fünûn Dergisi’nde şairin yayımlanan şiirlerine yer verilecektir. (shrink)

Çılgınlık ve ona bağlı oluşan delirme Yunan tragedyalarında kullanılan temel olgulardan biridir. Özellikle de Sophokles ve Euripides’sin oyunlarında sıklıkla karşımıza çıkar. Delirme, baht dönüşümünde meydana gelen mani ve melonkoli halleriyle ortaya çıkmaktadır. İntihar eylemi bazı trajik kişilerde delirme eyleminin sonunda acıya dayanamayıp ortaya konulan eylem olarak gözükmektedir.

Kur’ân-ı Kerim, Allah’u Teâlâ tarafından Peygamber Efendimiz aracılığı ile insanlığa iletilmiş olan bir hidayet kaynağıdır. Okunmasıyla ibadet edilen Kur’ân-ı Kerim’in insanlar tarafından anlaşılması onun tefsiri ile mümkündür. Bununla birlikte Kırâat İlmi de Kur’ân’ın anlaşılması için bilinmesi gereken ve âyetlerin tefsirinde kullanılması gereken önemli ilimlerden birisidir. Kur’ân-ı Kerim kelimelerindeki telaffuz değişikliklerini konu edinen kırâat ilminin tefsir ilmi ile irtibatlı olduğu aşikârdır. Bundan dolayı Kur’ân-ı Kerim’i açıklayan tefsir kitapları ve tefsir âlimleri, kırâatlerden destek almışlar ve âyetlere mana verirken farklı kırâatleri göz önünde (...) bulundurarak anlam zenginliğini sağlamışlardır. Sahih olan kırâatlerin yanında sahih olmayan kırâatler de âyetlerin anlaşılmasında yardımcı olarak kullanılmıştır. Kur’ân kelimelerinde söz konusu olan bu değişiklikler tefsir eserlerinde farklı şekillerde ele alınmış ve incelenmiştir. Kur’ân’ın anlaşılması için kaleme alınan tefsirlerden birisi olan Celâleyn Tefsiri de; kısa, öz, anlaşılır ve çokça istifade edilen bir eserdir. Celâleyn tefsiri aynı zamanda âyetler anlaşılmaya çalışırken kırâatlerin de incelendiği, farklı şekillerde ele alındığı önemli bir tefsir eseridir. Bu ve benzeri nedenlerden dolayı Celâleyn tefsirinin kırâatler açısından incelenmesi, kırâat ve tefsir ilimleri açısından önem arz etmektedir. Bu çalışmada, Celâleyn Tefsirinde kırâatlerin nasıl kullanıldığı, kırâatlere değinilirken onların nasıl zikredildiği, hangi yönler ile kırâatlere yaklaşıldığı gibi konular değerlendirilmeye çalışılacaktır. (shrink)